[Moving Up Slowly]


Kiwanuka by Michael Kiwanuka, 2019


Michael Kiwanuka, yayınlanan ilk albümü olan 2012 tarihli “Home Again”de, ‘60’lar ortasının yumuşak atmosferli, kalbe dokunan soul’unun başarılı bir yeniden yapımıyla dikkatleri üzerine çekmiş, müzik dinleyicilerinin “yeni albümü beklenen müzisyenler” listelerinde yerini almıştı. 2016’daki “Love & Hate”te ilk albümün sularından tamamen ayrılıp, keskin bir dönüşle yelkenini ‘70’ler başının cesur ve devrimci soul müzisyenlerinin rüzgarıyla doldurmuş ve yerini perçinlemişti. Geçtiğimiz ay yayınlanan “Kiwanuka” ise Uganda asıllı Britanyalı müzisyenin, çağının en değerli yaratıcılarından biri olduğunu ilan etmiş oldu. 

Yeni kaydıyla, ikinci albümünde yüzünü çevirdiği yoldan devam eden Kiwanuka’nın müziği kavrama biçimi, çoklukla Curtis Mayfield ve Marvin Gaye’e benzetilse de, bu listenin en başına Isaac Hayes’i koymak gerekir. Müzisyenin her iki albümde kurduğu atmosfer, benzerlikler bulunsa da Mayfield ve Gaye’in müziklerinin temel özellikleri ve işleyiş biçimiyle benzeşmiyor. Evet, müzisyenin şarkılarını kurma biçimi cüretkar ve bu açıdan sadece en iyilerin girmeye cesaret ettiği yerlerde geziyor. Müziğinin unsurları bol ve nitelikli; her şarkıda, piyano, gitarlar, korolar ve yaylılar, (çoğunlukla birden fazla) ritmin etrafında kendine has bir atmosfer örüyor. İşte bu unsurların bir araya getiriliş şekli, en çok Hayes’in yöntemlerini hatırlatıyor. Gospel geri vokallerin, elektro gitarın, yaylıların şarkılardaki kullanım amacı ve planlanan etkisi gibi detayları uygulayış biçimi de benzer. Hayes’in diğer iki efsane müzisyenin gerisinde anılmasının en önemli nedeni, anlatısının toplumsal vurgulardan uzak kalmış olmasıydı. Kiwanuka da, her albümde daha fazla politik içeriğe yöneliyor olsa da, sözlerini Hayes gibi duygu anlatımı üzerine kuran bir söz yazarı. Bu anlatım, en zor soruları sormasa da, soyut problemlerin kişisel çözüm süreçleri üzerine kafa yorup, bir tür çözüm şablonu oluşturur ve bunu hiç tanımadığı biriyle paylaşır. Bu türden şarkıların duygusunu (özellikle bu kadar çok sesli, katmanlı bir müzikle) dinleyiciye aktarabilmek meziyet isteyen bir iştir ve sanatçının bu konudaki başarısı hafife alınacak cinsten değil. Vokal çeşitliliği konusunda da, tıpkı söz yazarlığında olduğu gibi giderek daha cesur bir yaklaşım sergileyen ve kendi sınırlarını aşmaya çabalayan Kiwanuka’nın sound’u ise, önceki albümlerinden daha elektrikli ve nispeten gürültülü. Bu sound’u oluşturmak için iki albümdür birlikte çalıştığı prodüktör Danger Mouse’la kurduğu ortaklığın, her ikisini de kendi alanlarında önemli birer isim olmaktan, en tepe seviyeye taşıyacak cinsten bir işbirliği olduğunu söylemek mümkün. Kiwanuka bitirmeye hazırlandığımız on yıllık dönemde hiç geriye doğru gitmedi ve bu zaman diliminde ortaya çıkıp bunu başarabilen az sayıda müzisyenden biri oldu. Son albümü ise artık 30’lu yaşlarında olan sanatçının önümüzdeki on yılda gidebileceği yere dair beklentimizi yükselten ve bu bekleyiş sırasında tekrar tekrar dinlemekten sıkılmayacağımız değerli bir eser.