[Moving Up Slowly]


grae by Moses Sumney, 2020


Moses Sumney üç yıl önce gelen ilk kaydı “Aromanticsm”de duygusal yalnızlaşma üzerine kurduğu anlatısını, modern ilişkilere dair samimi bir bakışla şekillendirmişti. Samimiyetin müzisyenden dinleyiciye geçiş kanalı genelde sözlerdir, Sumney ise bunu eşsiz sesiyle başarmıştı. Bu istisnai ses, albüm boyunca müzikle zarif bir uyum içindeydi ancak bir şarkı (“Lonely World”) hariç, sınırlarının zorlanmadığı bir döngüye sıkışmıştı. Bu döngüyü başlatan, yalnızlığı (zorunlu olarak veya zevkle) kucaklamış, bu nedenle bakışlarını dışarıya çevirmeyen, bulunduğu yerde dönüp duran ruh haliyle kaleme aldığı sözlerdi ve bu sınırlanmış alana göre oluşturulmuş müzikal atmosfer de Sumney’nin sesine dizgin olmuştu. “İzolasyon, anlamı ada olan ‘insula’dan türemiştir” intro’su ile başlasa da, ikinci kayıt “græ” şarkıcının çevresine ördüğü bu duvarı daha ilk şarkıdan yıktığı bir albüm. Yalın bir klasik soul bası üzerine “Zihnim bulanıp şüpheyle dolduğunda / En çok o zaman hissederim hayatta /… / Dayanıklılık, kaynağıdır gururumun” diyerek açtığı “Cut Me”, ilk albümle benzer hislere temas ediyorsa da, orkestrasyonuyla bir kusuru kabullenmiş olmanın ışıltılı haleti ruhiyesini yansıtıyor. Sumney’nin daha en baştan vurguladığı bu iki taraflılık albümün etrafına kurulduğu temalardan birine de işaret ediyor ki, “Virile” bunun baş döndürücü bir örneği. Erkeğin kendini hapsettiği “erkeklik” zindanını söz konusu ederken, sound’unu kariyerinde benzeri olmayan maskülenlik temsili güçlü, hızlı ve gürültülü bir alana taşıyor. Beş benzemez enstrümanı birbiriyle çarpıştırıp, sesiyle bu kaotik gürültüye meydan okuyor ve ancak Jeff Buckley veya Björk gibilerin zaferle ayrılabileceği bu meydan okumadan alnının akıyla çıkıyor. Aynı ses, birbirinden farklı temeller üzerine kurulmuş şarkıların tutkalı olup, devamlılığın ve bütünlüğün iskeletini oluşturuyor. “Seni tanımlayan insanlar, kontrol de eder” sözleriyle verilmiş kimlikleri sorgulamaya davet eden kısacık “boxes” da; belirlenmiş seçenekler arasından seçilmiş kimlikleri, biri beyaz biri siyah iki köpeğine duyduğu eşit sevgi üzerinden düşündüren “Two Dogs” da, şuculuk buculuk tahakkümüne birer reddiye. Sanatçının anlattığı hikayelerde kuşatıcı söylemlere karşı albüm boyunca süren tavrını destekler nitelikte kurduğu, herhangi bir türe oturtulamayan müzikal çok sesliliği değerli; önceleri kendini iyi bir şarkıcı olarak tanımlarken, bunun kendi içindeki çeşitliliği sınırladığını fark edip, daha cesur bir yaklaşıma evrilmesi ve kendi çok katlılığını, yarattığı eserin kalbi, beyni, ruhu yapması daha da değerli. Aslında tüm bu anlatılabilir olumlu yanların ötesinde kelimelere dökülemeyecek bir şey var ve tek başına yeterli: Moses Sumney’yi şarkı söylerken dinlemek.